23 Ocak 2021 Cumartesi


 Köroğlu Hikâyesi

Ruşen Ali, Bolu Beyi’nin yanında at bakıcısıdır. Beyin isteği üzerine Ruşen Ali Anadolu coğrafyasında at aramaya çıkar. Günler süren yolculuktan sonra Erzincan ilinin
Tercan ilçesine gelir ve orada iki çelimsiz kulunu satın alır. Çünkü bu kulunlar sudan çıkan
aygır ve kısrağın birleşmesi sonucunda doğmuşlardır. Bu sebepten cılız olmalarına rağmen
çok değerlidir.
Ruşen Ali, bir süre sonra iki kulunla birlikte Bolu Beyi’nin huzuruna gelir. Çelimsiz,
burunları sümüklü, kemikleri sayılan kulunları gören Bolu Beyi küplere biner ve Ruşen Ali’yi
makamından uzaklaştırır ve gözlerine de mil çektirir. Artık Ruşen Ali kördür. Oğlu Ali de bu
sırada on yaşlarındadır. Ruşen Ali oğlundan kulunların bakımına yardımcı olmasını ister ve
onları tavlaya çektirir. Daha sonra da bir ahır yapmasını ve üzerinin ışık girmeyecek şekilde
örtülmesini ister. Ayrıca kulunlara yemleri verildiğinde onların yanında durulmamasını da
tembih eder. Bolu Beyi, eski seyisinin gözlerine mil çektirmesine karşılık günlük yiyeceğinin
mutfaktan verilmesini ister. Bu sebepten her gün Ali, Bolu Beyi’nin mutfağında pişen
yemeklerden alır ve kendi evlerine götürür.
Ali’nin kimsesizliğinden yararlanan sokak eşkıyaları da onun önünü keserler ve mutfaktan
çıkan yemeklere zorla el korlar. Bu sebepten Ali evlerine çok az yemek götürür, ya da hiç
götüremez. Yine böyle bir yolculuk sırasında tek bir köpeğe mahalledeki pek çok köpek
saldırır. Ancak tek köpek üzerine saldıran bütün köpeklere karşı kor ve kendini korur.
Köpeğin bu hareketinden ilham alan Ali de önlerini kesen sokak eşkıyasına saldırır ve onların
tamamını döver. Böylece kör seyisin oğlu Ali, Köroğlu olur. Artık Ali on altı yaşına gelmiştir.
Babasının isteği üzerine tarla balçık hâline getirilir, daha sonra da ahırdaki iki kulun
dışarıya çıkarılır. Ruşen Ali’nin isteği üzerine Ali bu atlardan Doru’ya biner ve çamura sürer.
Dönüşte Doru’nun ayağında çamur izleri görülür. Çünkü üzerine iğne deliği kadar bir delikten
ışık girmiştir. İkinci olarak Kırat’a binen Ali, onu da balçığa sürer ve dönüşte ayağında
çamura rastlanmaz. Çünkü onun üzerine ışık girmemiştir ve uçabilme özeliğini kaybetmemiştir. Baba Ruşen Ali, Kırat’ı iyice gözden geçirdikten sonra; “Oğlum, Kırat senin
altında iken seni hiç kimse tutamaz, artık durma, eğer benim helal evladım isen Bolu
Beyi’nden intikamımı al.” der.
Bütün bunlar olurken Ruşen Ali oğlundan bir kova almasını ve Murat Nehri’nin çıktığı
yere gitmesini, ırmağın çıktığı kaynağı beklemesini, şafak vakti gelecek üç köpüğü kendisine
getirmesini tembih eder. Bunun üzerine Köroğlu, Murat Irmağı’nın kaynağına gider ve 
söylenilen zamanda üç köpüğü kovaya doldurur, sonra da içer. Bir süre sonra babasının
yanına geldiğinde Ürüşan Baba, köpükleri oğlunun içtiğini anlayınca; kaderine razı olmanın
verdiği bir olgunlukla; “Oğlum, bu üç köpüğü bana getirseydin, benim gözlerim açılacak,
sonra da Bolu Beyi’nden intikamımı alacaktım, der. Ancak olan olmuştur yapılacak bir şey de
yoktur. Bu üç köpük sana kahramanlık, ölümsüzlük ve şairlik gücünü kazandırmıştır. Bundan
böyle benim intikamımı Bolu Beyi’nden almak senin görevindir.” der. Kısa bir süre sonra da
Ruşen Ali ölür ve Köroğlu onu aynı yere defneder. Ardında da Erzincan’ın Kemah ilçesinde
kendi adına bir kale yaptırır ve gelenden geçenden haraç almaya başlar. Çok geçmeden de Sultan Murat durumdan haberdar edilir.
Sultan Murat, Köroğlu’na bir fermanla bezirganlardan “Kırkta bir bac” alma hakkı
verir. Yıllarca bac veren bezirganlar kendi aralarında anlaşarak artık Köroğlu’na bac vermek
istemezler. Bunun için de Köroğlu’nun kendilerinden kırkta bir değil de yedide bir bac aldığı
yalanını uydurur, ona iftira ederler. Her bezirgan ayrı ayrı dilekçe yazarak iftira ettikleri Köroğlu’nu padişaha şikayet eder.
Bunun üzerine İstanbul padişahı, Köroğlu’nu elleri kolları bağlı padişahın huzuruna getirene
dünyalığını vereceğini, söyleyerek tellal çağırtır. Bu arada Köroğlu Gürcistan üzerine yürürken Afganistanlı bir derviş kılığına girer. Bir sarraf dükkanı önünde oynayan ve
Afganistan şahının torunu olan yedi yaşındaki Esebali’yi kaçırır. Esebali yedi yaşında
olmasına karşın, altınların üzerindeki yazı ve turayı parmaklarıyla silebilecek kadar
kuvvetlidir Köroğlu, oğlanın bu durumunu kimseye duyurmaz. Daha çok küçükken kaçırılan
Esebali Nigâr Hanım’ı anne, Köroğlu’nu da baba bilerek büyür.
Bolu Beyi’nin hizmetçisi olan Keloğlan Köroğlu’nun yakalanmasıyla ilgili fermanı
duyunca, lalanın kızı Dönek Sultan’ı kaçırdığı için hapis yatan Bolu Beyi’ne durumu anlatır.
Zindandan ve yüz bir yıllık hapis cezasından kurtulmanın tek yolunun da Köroğlu’nu
yakalayıp getirmek olduğuna Bolu Beyi’ni ikna eder. Ayrıca, bu işi başarırsa Dönek Sultan’la
da kolaylıkla evlenebileceğini söyler. Bolu Beyi zindandan padişaha bir dilekçe yazar.
Padişah onu huzuruna çağırır ve Köroğlu’nu getirirse cezasının bağışlanacağını ve Dönek
Sultan’ın da kendisine verileceğini söyler. Padişah, Bolu Beyi’nin emrine seksen bin süvari ve
seksen bin piyade vererek. Köroğlu’nu bulmaya gönderir.
Sultan Murat devrinde Erzurum’da kışlar soğuk geçer. Bir seferinde kış yedi sene
sürer. Erzurumlular sahil şehirlerine göçerler. Şehre hayvanlar yuva yapar. Ulu Camiye de
geyikler yuva yapmıştır. Sultan Murat memleketin durumunu öğrenmek için lalasıyla birlikte
Erzurum’a doğru yola çıkar. “Karaz” köyüne gelirler. Bütün köy ağır kış şartlarından dolayı 
boşalmış, sadece bir kişi kalmıştır. Bir kişi de yakın bir köyde kalmıştır. Karaz’da kalan keşiş, diğer köyde kalan ise derviştir. Keşiş, zengin olduğu için pek sıkıntı çekmemektedir. Derviş
ise yiyecek ekmeğe muhtaçtır, ancak o din kuvvetiyle ayaktadır. Keşiş’ten sonra dervişin
yanına giden padişah büyük bir iltifat görür. Derviş, yedi yıl süren kışa rağmen evinde misafir
ettiği padişah ve lalaya on iki dakika içinde salatalık ikram eder, atlarına da taze yonca verir.
Padişah, ağır kış şartlarında bunları nereden bulduğunu sorunca, Bağdat’tan getirdiği
cevabını alır. Durumu anlayan Padişah dervişe yaz mevsiminin gelip gelmeyeceğini sorar.
Derviş de, “Umudum Allah’tan var ki bahara açılır.” der. Dervişin duası kabul olur ve baharla
birlikte her taraf yeşillenir, bunun üzerine köyün adı “Umudum Köyü” ne dönüşür. Ağır kış
şartları Çamlıbel’de de hayatı zorlaştırır. Köroğlu’nun keleşleri boş yatmaktan ve hep aynı
şeyleri yemekten sıkılır. Ayvaz’ın da yardımıyla Köroğlu’nu bac almaya gönderirler. Kışta
kıyamette gitmek istemeyen Köroğlu yiğitleri arasındaki huzursuzluktan dolayı gitmek
zorunda kalır. Bir derviş elbisesi giyerek İstanbul’a doğru yola çıkar.
Köroğlu bir süre gittikten sonra bir grup askerle karşılaşır. Onlara niçin burada olduklarını
sorduğunda askerlerden birisi Köroğlu’yu yakalamak için sefere çıktıklarını anlatır. Derviş
kıyafetindeki Köroğlu, Bolu Beyi’nin bulunduğu çadıra gelir ve kendisinin de Köroğlu’na
düşman olduğunu anlatır. Köroğlu bununla da kalmaz ve bin altın karşılığında Bolu Beyi ve
askerlerini Çamlıbel’e götürebileceğini söyler. Derviş kıyafetiyle Bolu Beyi’nin çadırında saz
çalıp türkü söyleyen Köroğlu’nu askerlerden birisi tanır ve çok geçmeden Bolu Beyi’ni
durumdan haberdar eder. Bu arada Köroğlu boş durmaz ve diğer komutanlara kendisini
padişahın, Bolu Beyi’ni takip etmekle görevlendirdiğini söyler, onlar da inanırlar. Daha sonra
da bir yolunu bularak askerlerden kurtulup Çamlıbel’e gelir ve olup bitenleri koçaklarına
anlatır.
Koçaklar arasında fikir alışverişi yapıldıktan sonra Bolu Beyi’ni yakalama görevi
Demircioğlu’na verilir. Demircioğlu da kimsenin ruhu bile duymadan Bolu Beyi’ni
yakalayarak Çamlıbel’e getirir. Bolu Beyi acınacak durumdadır, nitekim koçaklardan Köse
Kenan, Köroğlu’ndan Bolu Beyi’ni affetmesini ister. Köroğlu da Köse Kenan’ı kırmaz ve
Bolu Beyi’ni affeder. Çamlıbel’de tutsaklıktan kurtulan Bolu Beyi Köroğlu olmadan
İstanbul’a giderse öldürüleceğini, Dönek Sultan’ın da başkalarına yâr olacağını söyleyince,
Köroğlu elini kolunu bağlatarak İstanbul’a gidebileceğini söyler. Bu habere Bolu Beyi çok
sevinirken, başta Köse Kenan olmak üzere bütün koçaklar karşı çıkarlar. Ancak Köroğlu
kimseyi dinlemez ve kendi ellerini kollarını bağlatarak Bolu Beyi ve askerlerle birlikte
İstanbul’a doğru yola çıkar. Bolu Beyi, yolculuk sırasında Köroğlu’na işkence yapar, ağır 
hakaretlerde de bulunur. İstanbul yolculuğu sırasında taşkın bir dereden geçmeye hiç kimse
cesaret edemez, bunun üzerine Köroğlu taşkın suların içerisine bırakılır.
Bolu Beyi’nin buradaki gayesi Köroğlu’nun öldürülmesidir. Ancak azgın sulardan
kurtulan Köroğlu bir sigara yakar; dumanı gören iki asker de Köroğlu’nun ölmediği haberini
Bolu Beyi’ne bildirirler. Haberi alan Bolu Beyi, paşalardan yardım ister. Fakat paşalar ona
yardım etmezler. Bunun üzerine Bolu Beyi, Köroğlu’nu yakalar. Boğazına deliktaş takar, el
ve ayaklarını da yedi kat iple bağlayarak İstanbul Padişahı’nın huzuruna götürür. Köroğlu’nun
bu durumunu gören Padişah; “Bolu Beyi’ni öldürüp gelseydin seni affederdim, bu hâlde
karşıma gelmeye utanmadın mı?” der. Padişahın; “Ey Köroğlu şimdi bağlı mısın, açık
mısın?” sözüne Köroğlu cevap veremez. Köroğlu’nun bu durumuna içerleyen padişah, Bolu
Beyi’ne Köroğlu’nu öldürmesini ve kafasını denize atmasını emreder.
Bolu Beyi’nin Köroğlu’nu yakalayıp elleri ve kolları bağlı bir şekilde İstanbul’a
getirdiğini öğrenen Dönek Hanım, ağır misafirlerin konağının önünden geçirilmesini ister.
Köroğlu’nu gören Dönek Hanım onun mertlikle değil hile ile yakalandığını anlar, Bolu
Beyi’ne gönderdiği bir mektupta Köroğlu’nu kendisinin öldüreceğini söyler ve onu haremine
alır. Bolu Beyi ise buraya alınmaz. Epey bir süre geçtikten sonra Dönek Hanım Köroğlu’nu
öldürdüğünü söyler ve Bolu Beyi’nden padişahı bilgilendirmesini ister. Oysa Köroğlu sağdır
ve sarayın bodrumuna saklanmıştır. Bolu Beyi ise olanlara inanır ve padişaha giderek
Köroğlu’nu öldürdüğünü söyler. Artık Bolu Beyi özgürdür, Dönek Sultan’la düğünleri de altı
ay sonra yapılacaktır. Bolu Beyi mutludur, yaptırdığı bir kahvehaneye de; “Benim
kahramanlığımı görmek isteyenler gelsin.” diye yazdırır.
Han Nigâr’ın isteği üzerine Esebali, Köroğlu’nu aramaya gitmek ister. Başta Köse
Kenan olmak üzere pek çok koçak önce karşı çıksalar da daha sonra kabul ederler. Esebali,
İstanbul yerine Halep’e gider ve yolculuk sırasında uykuda iken kırk haramilere yakalanır.
Esebali Köroğlu’nun oğlu olduğunu söylerse de haramibaşı buna inanmaz, çünkü o
Köroğlu’nun eski dostudur ve Esebali adında bir çocuğunun olmadığını bilmektedir. Bunun
üzerine Esebali başından geçenleri anlatır ve kırk haramileri ikna eder.
Haramibaşı daha önce pek çok iyiliğini gördüğü Köroğlu’na yardım etmeye karar verir. Esebali’ye pullu kıratı, kılıcı ve biraz da para vererek İstanbul’a gönderir. İstanbul’a
ulaşan Esebali tesadüfen “Köroğlu’nu öldüren” Bolu Beyi’nin kahvesine girer. Esebali’yi
sazı ile görenler ondan türkü söylemesini isterler. O da, türkülerinde Bolu Beyi’ni taşlar.
Bunun üzerine kahveden uzaklaştırılmak istenirse de kahvedekilerin yoğun baskısı sonucu
vaz geçerler. Türkülerini okumaya devam eden Esebali’nin sesini Dönek’nin cariyelerinden 
birisi işitir ve öğrendiklerini Dönek’e anlatır. Bunun üzerine Esebali, Dönek Sultan tarafından
konağına davet edilir. Esebali, Köroğlu’nun eşyalarını konakta görünce ağlar, bunun üzerine
Dönek Sultan Köroğlu’nun öldürülmediğini, sağ olduğunu söyler, sonra da onu Köroğlu’nun
saklandığı yere götürür. Bu arada Dönek Sultan ile Esebali birbirlerini sevmişlerdir. Bütün
bunlardan sonra Köroğlu’nun yapacağı tek şey kalmıştır; Dönek Hanım ve Esebali’yi de
alarak kaçmak.
Dönek Sultan ile Esebali’yi yolcu eden Köroğlu, Bolu Beyi’ni öldürmek için geri
döner. Bu arada padişah da Dönek’in, Köroğlu tarafından kaçırıldığını haber alır ve Bolu
Beyi’ni huzuruna çağırtır. Bolu Beyi, Köroğlu’yu öldürebilmesi için hazinede bulunan tüfeği
ister, o da verir. Bolu Beyi bir süre sonra Köroğlu ile karşılaşır, fakat mermilerin hiçbirisini isabet ettiremez. Bunun üzerine Köroğlu, Bolu Beyi’ni yakalar ve öldürür.
Dönek Sultan’ın babası kızının kaçırılması üzerine Akçadağ Yaylaları’nda bulunan
kardeşi Kiziroğlu’ndan yardım ister. Kiziroğlu, Köroğlu’nu takip eder ve bir süre sonra da
yakalar. Kiziroğlu, Köroğlu’nun samimiyetini anlayınca her ikisi dost olur. Çardakçı
Çamlıbel’de Esebali ile Dönek Sultan’ın düğünleri yapılır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kemal Özdemir Düşünerek Akıllıca Hareket Et!

  Bazen Düşünerek, Bazen de Sezgiyle Hareket Edin "Su aktığı yolun; insan, içinde doğduğu şartların iyi ve kötü niteliklerini alır....