18 Mart 2025 Salı

Kemal Özdemir Düşünerek Akıllıca Hareket Et!

 

Bazen Düşünerek, Bazen de Sezgiyle Hareket Edin

"Su aktığı yolun; insan, içinde doğduğu şartların iyi ve kötü niteliklerini alır." Bu atasözü, insanın çevresinden ne kadar etkilendiğini veciz bir şekilde ifade eder. Her milletin kendine özgü kusurları vardır ve bu kusurlar, o milletin bireylerine de sirayet eder. Özellikle zirvede, daha elverişli bir ortamda bulunanlar, yurtlarına daha fazla şey borçludurlar.

En uygar milletlerin bile zayıf yanları bulunur. Bu zayıflıklar, diğer milletlerin alay konusu olabilir veya onları uyarmak için kullanılabilir. Ancak asıl önemli olan, insanın kendi milletinden aldığı kusurları fark edip düzeltebilmesidir. Bu, zekanın ve olgunluğun bir göstergesidir. Kendi to


plumunuzda özgün olmanın itibarını kazanmak ve beklenmedik bir saygınlık elde etmek için bu kusurlardan arınmak önemlidir.

Unutulmamalıdır ki, insanların mevkileri, görevleri veya yaşları da kendilerine özgü zayıflıklar getirebilir. Buna bir de aileden gelen kusurlar eklendiğinde, ortaya tahammül edilemez bir tablo çıkabilir. Bu nedenle, bireyin kendini tanıması ve zayıflıklarını gidermek için çaba göstermesi büyük önem taşır.



Hayatta iki tür değer vardır: servet ve ün. Servet geçicidir, ün ise kalıcı. Servet, hayat boyu sürebilirken, ün gelecek nesiller için de yaşar. Servet gıpta uyandırırken, ün unutulmamayı sağlar. Para arzu edilir ve bazen kolayca elde edilebilir, ancak ün hak edilmelidir.

Ün kazanma tutkusu, insanın en iyi yönlerinden kaynaklanır. Tarih boyunca büyük insanlara ilham kaynağı olmuş, onları ya dehşet verici kötülüklere ya da göz kamaştırıcı başarılara yöneltmiştir. Bu nedenle, ün kazanma arzusu, dikkatle yönetilmesi gereken güçlü bir dürtüdür.



Dostluklar, bilgi ve tecrübe paylaşımı için eşsiz bir fırsattır. Arkadaşlıklarınızı, birer öğrenme ortamına dönüştürerek, sohbetlerinizde kültür alışverişi yapabilirsiniz. Böylece arkadaşlarınız öğretmenleriniz olur, sohbetin keyfiyle eğitimin faydalarını bir arada yaşarsınız.

Akıllı insanlar, bu tür bir etkileşimden büyük keyif alırlar. Konuşarak bilgi paylaşırken, dinleyerek de yeni şeyler öğrenirler. İnsanlar genellikle çıkarları için başkalarıyla ilgilenirler, ancak bu tür bir dostluk, daha asil bir amaç taşır. Bilge insanlar, kibir yerine görgünün sergilendiği bu ortamlarda bulunmaktan hoşlanırlar.

Bazı insanlar, sadece kişilikleri ve davranışlarıyla değil, çevrelerindeki bilgili ve görgülü insanlarla kurdukları ilişkilerle de itibar kazanırlar. Bu tür dostluklar, insana hem bilgelik hem de saygınlık kazandırır.



Doğa ve sanat, mükemmelliğin iki farklı kaynağıdır. Doğa, ham maddeyi sunar, sanat ise onu işleyerek mükemmelleştirir. Sanatla desteklenmeyen güzellik, ham ve eksik kalır. Sanat, kusurları giderir ve iyiyi daha da geliştirir.

Doğa, genellikle bize en uygun olanı sunmaz. Bu nedenle, sanatın müdahalesine ihtiyaç duyarız. Doğadaki en mükemmel görünen yaratım bile, işlenmemiş ve hamdır. Eğitim olmadan mükemmellik yarım kalır. Her insanda, cilalanmamış bir yön bulunur ve mükemmelliğin her türü, biraz da olsa sanatsal bir dokunuş gerektirir.



Hayat, insani kötülüklere karşı sürekli bir mücadeledir. Sağduyu, bu mücadelede stratejik değişiklikler yaparak başarılı olur. Sağduyu, tehditlerini asla gerçekleştirmez, sadece fark edilmeden kaçmayı hedefler.

Sağduyu, taktiklerini gizleyerek, hedefini şaşırtır ve umulmadık bir anda saldırır. Rakibinin dikkatini dağıtmak için sahte bir amaç belirler, ardından beklenmedik bir hamleyle zafere ulaşır.

Ancak keskin bir zeka, durumu dikkatle gözlemleyerek sağduyunun oyununu bozar. Rakibinin niyetini anlar, hilelerini fark eder ve ilk dürtüsüne kapılmaz. Sağduyu, hilesinin anlaşıldığını fark edince, farklı bir taktik dener ve gerçeği kullanarak kandırmaya çalışır.

Oyununu tersine çevirir, rakibini açık ve dürüst davranarak aldatmaya çalışır. Ancak keskin zeka, bu yeni oyunu da çözer ve ışıkla gizlenen karanlığı fark eder. Her eylemin anlamını çözer ve sağduyunun oyununu bozar. Tıpkı Piton ejderinin, Apollon'un oklarına karşı verdiği mücadele gibi, hayat da sürekli bir akıl oyunudur.

 

Kemal Özdemir Kendi Potansiyelini Keşfet

 KENDİNİZİ GELİŞTİRME YOLUNDA ATMANIZ GEREKEN ADIMLAR

İnsan, yaşam yolculuğunda kendini geliştirme sanatını öğrenmelidir. Günümüzde bilge bir insan yetiştirmek, geçmişte bilgelerin ortaya çıkmasından daha zor hale gelmiştir. Artık bir bireyi anlamak, eskiden bir toplumu çözümlemekten bile daha büyük bir çaba gerektirir. Bu yüzden her insan, kendini en yüksek seviyeye taşıyacak adımları atmalı ve gelişimini sürdürmelidir.


Bir insanın başarısı, karakteri ve zekâsının uyumlu gelişimiyle doğrudan ilişkilidir. Sadece zekâ sahibi olmak yeterli değildir; sağlam bir karakter, insanın kalıcı başarıya ulaşmasını sağlar. Ancak doğru çevreyi edinemeyen veya yeteneklerini geliştiremeyen kişiler, çoğu zaman potansiyellerini gerçekleştiremezler.



Yenilik ve bilinmezlik, insanların ilgisini çeker ve sizi daha değerli kılar. Kartlarınızı hemen açmak yerine, insanları merakta bırakarak ilginin sürekliliğini sağlayabilirsiniz. Özellikle önemli bir konumda iseniz, gizeminizi korumak saygınlığınızı artırır. Fazla açık olmak yerine, dikkatli bir suskunlukla hareket etmek en akıllıca stratejidir. İnsanları sizin hakkınızda düşünmeye teşvik edin, böylece sürekli merak uyandıran biri olabilirsiniz.



Bilgi ve cesaret, insanı güçlü kılan iki temel unsurdur. Bilgili bir kişi, olaylara geniş bir perspektiften bakabilir ve daha bilinçli kararlar alabilir. Ancak bilgi cesaretle desteklenmezse, harekete geçmek mümkün olmaz. Gerçek bilgelik, sadece öğrenmekle değil, öğrendiğini cesurca hayata geçirmekle mümkündür.



Gerçek güç, insanlara minnettarlık duygusu yaratmakla değil, onlarda size karşı bir bağlılık oluşturarak kazanılır. İnsanlar ihtiyaç duydukları sürece yanınızda kalır. Kalıcı ilişkiler kurmak için insanların size olan bağımlılığını besleyin. Verdiğiniz desteğin tamamını bir kerede sunmak yerine, onları umut içinde bırakacak şekilde yönlendirin.

Kimse doğuştan mükemmel değildir, ancak yeteneklerini geliştiren insanlar zamanla mükemmelliğe yaklaşabilir. Bazıları genç yaşta olgunlaşırken, bazıları uzun bir süreç sonunda bütünlüğe ulaşır. Ancak eylemlerinde bilgelik sergileyen ve sağduyulu davranan insanlar her zaman takdir edilir ve toplum içinde önemli bir yer edinir.



Üstünlük her zaman hayranlık uyandırmaz; bazen kıskançlık ve rahatsızlık yaratır. Özellikle sizden daha güçlü kişilere karşı üstünlük sağlamak, ters tepebilir. Üstlerinizin sizden faydalanmasına izin vermek bir strateji olabilir, ancak onların önüne geçmek çoğu zaman risklidir. Doğru zamanda geri planda kalarak, saygınlığınızı koruyabilirsiniz.

Gerçek bilgelik, arzularını dizginleyebilen insanlara aittir. Kendi heveslerine kapılmayan biri, hem özel hayatında hem de iş yaşamında dengeli ve saygın bir duruş sergileyebilir. Skandallardan uzak kalmak ve saygın bir yaşam sürmek için ihtirasları kontrol altında tutmak gereklidir.



Her toplumun kendine özgü güçlü ve zayıf yönleri vardır. Zeki bir insan, toplumunun kusurlarını fark eder ve bunlardan uzak durmayı başarır. Böylece hem bireysel anlamda farklılaşır hem de daha bilinçli bir yaşam sürer. Körü körüne taklit etmek yerine, eleştirel bir bakış açısıyla hareket etmek daha doğrudur.

Servet ve şöhret, yaşam boyunca kazanılabilir ancak önemli olan kalıcı değerler yaratmaktır. Maddi zenginlik geçicidir, ancak gerçek başarı, kişinin ardında bıraktığı mirasla ölçülür. Geçici kazançlar yerine, kalıcı ve saygın bir iz bırakmayı hedeflemek daha anlamlıdır.



Öğrenmenin en iyi yolu, bilgili insanlarla yakın ilişki kurmaktır. Bilge bireyler, sadece kitaplardan değil, aynı zamanda çevresindeki insanlardan da öğrenir. Akıllı kişilerle vakit geçirmek, hem kişisel gelişiminize katkı sağlar hem de hayata dair farklı bakış açıları kazanmanıza yardımcı olur.

Yetkinlik yalnızca doğuştan gelen bir özellik değildir; aynı zamanda eğitim ve çabayla geliştirilmesi gereken bir beceridir. Ham bir taşın ustaca işlenmesiyle değerli bir mücevhere dönüşmesi gibi, insan da çaba harcayarak potansiyelini gerçekleştirebilir. Doğal yeteneklerinizi keşfetmek ve onları geliştirmek, uzun vadeli başarı için kaçınılmazdır.



Hayatta karşılaşılan zorluklar karşısında hem stratejik düşünmeli hem de sezgilerinize güvenmelisiniz. Rakiplerinizin hamlelerini önceden tahmin edebilmek için dikkatli bir gözlem yapmalı ve gerektiğinde yaratıcı çözümler üretebilmelisiniz. Bazen en büyük başarılar, en beklenmedik kararlarla elde edilir.

30 Mart 2024 Cumartesi

HALK EDEBİYATI GENEL TEKRARI

Merhaba değerli arkadaşlar uzun bir emek verip sizler için hazırladığım bu PDF dosyasını indirmek için aşağıda bulunan linki kopyalayıp Google 'a yapıştırdığınız takdirde ücretsiz indirip faydalanabilirsiniz. Bu tür içeriklerin devamı için kanala abone olup videoları beğenin ve takipte kalın dostlar.😊

Halk Edebiyatı Tüm Konular Genel Tekrar İndirme Linki:👇👇👇👇👇👇


3 Şubat 2023 Cuma

DİVAN EDEBİYATI KONU ANLATIM PDF

 Merhaba değerli arkadaşlar, bu pdf dosyasını indirebilir AYT Divan Edebiyatı'nda çıkabilecek olan tüm konulara erişebilirsiniz. Büyük bir emek sonucu Akademik kaynaklardan ve ÖSYM'nin çıkmış sorularını tahlil ederek sizlere özel olarak çok fazla kafanızı bulandırmamaya özen göstererek aktamaya çalıştım. Sınavda faydası olması temennisiyle.. Aşağıdaki linkten pdf dosyasına ulaşabilirsiniz.

KONU ANLATIM PDF LİNK:👇👇👇👇👇👇👇

https://drive.google.com/file/d/1DFyFkNcknoUG6LciPAoeFZnErW1OwDng/view?usp=share_link


SORU ÇÖZÜMÜ PDF LİNK: 👇👇👇👇👇👇👇

https://drive.google.com/file/d/14Lm1-du-9UTXGiJDw1v2G_61B9b5mrqs/view?usp=share_link


24 Ocak 2021 Pazar


Ercişli Emrah İle Selvihan Hikâyesi
Isfahan Şahı Şahoğlu Şah Abbas’ın kırk âşığı vardır. Bunlar hep aynı yerde kalmaktan bıktıkları için Şah’tan ferman alarak zengin bir ülke olan Gence’ye giderler. Gence’de Kara
Vezir’e misafir olan âşıklar, ondan atışma yapmak için rakip dilerler. Bunun üzerine Kara
Vezir, bütün âşıkları sarayına davet ederse de, kimse yarışmaya katılmayı kabul etmez. Bu durumdan rahatsız olan Kara Vezir güçlü bir âşık olan Âşık Ahmet’i yarışma için saraya
davet etmeyi düşünür. Bu sırada Âşık Ahmet de bir rüya görmüştür. Rüyasını hanımına anlattığında, karısı kendilerine padişah tarafından bir kapı açılacağını, ancak sunulan kısmete ulaşamayacaklarını ve sürgün edileceklerini anlatır.
Âşık Ahmet ile hanımı rüyanın yorumu üzerinde tartışırlarken kapıları çalınır ve Kara
Vezir’in, daveti bunlara bildirilir. Hanımıyla vedalaşan Âşık Ahmet Gence’ye doğru yola
çıkar. Gence’de çağrılma sebebini öğrenir ve çok geçmeden Şahoğlu Şah Abbas’ın kırk âşığı ile buluşur. Onların gücünü görünce kendisinin bu yarışmayı kazanamayacağını anlar ve altı yaşındaki çocukları Emrah’ı da yanlarına alarak Erciş’e zorunlu bir göç yapar. 350 nüfuslu Erciş’e gelen Âşık Ahmet ve ailesi önce köyün kenarına yerleşirler. Zengin birisi olan Miroğlu Ahmet Bey her hafta âşıkları evinde toplar ve fasıllar düzenler. Bu haberi işiten Âşık
Ahmet de günün birinde saz meclisine katılır ve kırk altın kazanır. Artık Âşık Ahmet rahatlamıştır, Erciş Beyi Miroğlu Ahmet Bey tarafından kendisine
bir ev verilir. Bütün bunların karşısında Âşık Ahmet de Bey’in işlerine yardım edecek, Cuma
günleri halkı sazı ve sözü ile eğlendirecektir. Bu arada Emrah on dört yaşına girmiştir. Cuma akşamları babasının nereye gittiğini annesinden öğrenen Emrah günün birinde kahveye gelir. Bu arada babası Miroğlu Ahmet Bey’e fasıl yapmaktadır. Âşık Ahmet oğlunun kahveye gelmesine kızarsa da, Bey’in emri üzerine Emrah’a da bir saz verilir ve baba oğulun birlikte
çalıp çığırması istenir. Saz çalmasını bilmeyen Emrah daha ilk dokunuşta sazın bütün tellerini kırar. Duruma üzülen baba da halkın arasında Emrah’ı döver. Bu dövülmeyi içine
sindiremeyen Emrah köyün dışındaki çeşmeye gider, elinin yüzünün kanını yıkar, abdest alır
iki rekât namaz kılar ve kendisine de âşıklık vermesi için Allah’a dua eder.
Emrah’ın duası kabul olur ve Hazret-i Pir gelerek ona niçin ağladığını sorar. Emrah da
Pir’e başından geçenleri anlatır. Bunun ardından Pir, Emrah’a biri Allah’ın aşkına; biri üçler, beşler, yediler, kırklar aşkına; sonuncusu da Miroğlu Ahmet Bey’in kızı Selvi Han’ın aşkına
olmak üzere yeşil fincanda üç bade sunar. Ardından da koltuğunu kaldırarak Miroğlu Ahmet
Bey’in kızı Selvi’yi gösterir. Emrah, Selvi’ye kavuşmak isterse de başaramaz ve ağzından
köpükler saçılarak bayılır. Hazret-i Pir aynı anda Selvi Han’a da üçüncü badeyi verdikten 
sonra Emrah’ın cemalini yine koltuğunun altından gösterince o da bayılır. Emrah’ın eve
gelmemesi üzerine aramaya çıkan yakınları onu çeşme başında baygın durumda bulurlar. Onu uyandırmak için çeşitli yollara başvurulursa da başaramazlar.
Bunun üzerine baba Âşık Ahmet’e haber verilir. Âşık Ahmet de oğlunun derdinin hekimlik olmadığını, onun derdinin âşıklık olduğunu söyler ve sonra da sazının tellerine
dokunur. Bunun üzerine ayılan Emrah başından geçenleri manzum olarak okumaya başlar. Ardından da babasına atışma teklifinde bulunur. O, babasına çeşitli sorular sorar, baba ise bu soruların hiç birisine cevap veremez. Bunun üzerine baba, oğlunun üstünlüğünü kabul etmek zorunda kalır. Bütün bu olaylardan sonra Miroğlu Ahmet Bey Âşık Ahmet’in de olurunu
alarak Emrah’ı kendisine evlat edinir. Selvi Han’ın rahatsızlandığı haberi çok geçmeden her tarafa yayılır. Köyün imamı
çağırılır, o da kızın durumunun görünce Miroğlu Ahmet Bey’i teselli eder ve “Ağa korkma, kızında bir şey yok. Yıldızı sevdaya akmış. Vakti gelince o birdenbire ayılır.” der. Gerçekten Selvi kendisine geldiğinde, derdini kimselere söyleyemez. Onun bir dert ortağı vardır o da sır arkadaşı Nazlı’dır. Emrah ve Selvi aşk ateşiyle yanıp tutuşurlarken, Nazlı bu iki genci gizlice buluşturur. Bu arada Isfahan Şahı’nın âşıkları fasıl yaptıktan sonra vezirlerden biri yârenlik olsun diye Şah Abbas’a, şimdiye kadar Van Kalesi’ni kimsenin alamadığını söyler. Bu söze kızan Şahoğlu Şah Abbas’ın kalenin alınması emrini vererek ordunun hazırlık görmesini ister. Ardından da Van’a gelerek kaleyi kuşatır. Ancak Şahoğlu Şah Abbas kaleyi alamaz ve
askerin moralini yüksek tutabilmek için bulunduğu yere bağ diktirir ve adını da “Şahlar Bağı” koyar.
Bu arada kalede açlık baş göstermiştir. Bütün bunlar olurken Van Kalesi’nin Vali tarafından Şahoğlu Şah Abbas’a teslimi düşünülmeye başlanır. Haberi alan yaşlı bir nine hazırladığı lavaş ekmeği ve bir bakraç yoğurdu da alarak Şahoğlu Şah Abbas’a gitmek istediğini Vali’ye bildirir. Vali’nin olurunu da alan nine kendisinin çadırdan içeriye girdiğinde kalenin burçlarından kireç savurmalarını ister. Şahoğlu Şah Abbas’ın huzuruna çıkan yaşlı kadının hediyeleri ve Van Kalesi’nden dökülen beyaz tozlar Şah’ı şaşırtır ve çok geçmeden kuşatma kaldırılır.
Yola çıkan ordu Erciş’e geldiğinde iki asker Miroğlu Ahmet Bey’in bahçesine girerler, ardından evlenme arzusuyla Selvi ve Nazlı’yı kaçırırlar. Kızların kaçırılması Emrah’ı çileden
çıkarmış ve onu gurbetin yolarına düşürmüştür. Yapılan talanlar, kaçırmalar Şahoğlu Şah
Abbas’ı rahatsız etmiş, talan ve baskınlara karışanlar da cezalandırılmışt ır. Cezalandırılanlardan ikisi de Selvi Han ve Nazlı’yı kaçıran askerlerdir. Serhat Çukuru (Iğdır)’nun yöneticisi Yakup Han’ın kusursuz hizmeti ve misafirperverliği Şahoğlu Şah
Abbas’ın çok hoşuna gider ve onu birinci vezir yapma düşüncesiyle Isfahan’a götürmeye karar verir.
Abbas, Isfahan’a gelince Sevi Han’la evlenme arzusunu Yakup Han’a açar. Yakup
Han da durumdan Selvi Han’ı, Nazlı vasıtasıyla haberdar eder. Selvi bu evliliğin olabileceğini
ama kendisi için bir bağ dikilmesini ve adının “Selvi Han Bağları” konmasını, bağın üzümünü verdiği zamanda da düğünlerinin yapılmasını söyler. Şah Abbas kabul ederse de bu bağların yedi yıldan önce meyve vermeyeceğini de bilir. Bunun üzerine Yakup Han’ın tavsiyesi ile Selvi Han ile Nazlı’nın tasvirlerinin yapılmasına, Şahın da bu tasvirlere bakarak günlerini
geçirmesine karar verilir. Emrah, anasından, babasından helallik alıp Selvi Han’ı aramak için yola çıkar ve Serhat Çukuru’nda Yakup Han’ın annesiyle karşılaşır. Yakup Han’ın annesi Emrah’a yardım
etmesi için oğluna bir mektup yazar. Emrah Isfahan yolunda iken Şahoğlu Şah Abbas ile Selvi
Han’ın kırk gün sürecek düğünleri başlamıştır. Her gün yeme içme fasıllarının yanı sıra söz fasılları da yapılmaktadır. Böyle bir günde Isfahan’a gelen Emrah, Şah Abbas’ın bir âşığı tarafından meclisten uzaklaştırılır. Durumdan haberdar olan Yakup Han Emrah’ı kendi âşığı yaparak onun da meclise katılmasını sağlar.
Ertesi gün âşıklar arasında bir yarışma başlar. Emrah, Âşık Abbas’ın sözlerinin anlamını çözer ancak kendi sorduğu soruların cevabını alamaz, ardından da bütün ödülleri kazanır ve bunları diğer âşıklara dağıtır. Yakup Han, yirmi bir yaşındaki Emrah’ı, Şah
Abbas’ın huzuruna götürür. Emrah yolda mektubu Yakup Han’a verir. O da, Emrah’a yardım edeceğine dair söz verir. Şah Abbas, Emrah’ı huzuruna getiren Yakup Han’dan, âşığın badeli olup olmadığını sorar. Emrah da badeli âşık olduğunu söyler. Bunun üzerine Şahoğlu Şah
Abbas methiye söylemesini isteyince o da gözüne ilişen Selvi’nin resmine şiir söyler. Duruma kızan Şah, bir taraftan cellatları çağırırken Emrah’a: “Oğlum, bak Şah ne soruyor. Selvi senin
neyin, sen Selvi’nin nesisin?” der. Emrah da yalan söyleyerek: “Selvi benim amcamın
kı
zıdır.” der.
Emrah’ın söylediklerinin doğru olup olmadığını araştırmak için Selvi’nin yanına gelen
Şah, bilgileri ona da doğrulatır. Bütün bunlara karşılık Şah, kızı Emrah’a vermemek için
engeller çıkarır: Badeli âşık olduğuna göre Şah’ın kalbinden geçenlerin bilinmesi; Emrah, aslında kız olduğunu Şah Abbas’tan başka kimsenin bilmediği, erkek kıyafetiyle dolaşan
Mirza Kulu’nun, Cevahir adlı hizmetçi olduğunu bilir. Şah’ın kafesindeki kuşun adının bilinmesi istenir; Emrah bunun altı yüz elli yaşında “talhan” kuşu olduğunu bilir.

 Artık Emrah Selvi Han’la evlenmeye hak kazanmıştır. Ancak vezirlerden bazılarının uyarması üzerine üçüncü bir sınavdan geçirilir. Eğer bu âşık gerçekten Hak âşığı ise verilecek

zehri de içmelidir. Emrah, zehri Selvi Han’ın vermesi karşılığında içecektir. Bunun üzerine hazırlanan zehir Selvi’nin elinden Emrah’a sunulur. Tam bu sırada kimseye görünmeden pencereden giren derviş parmağını zehrin içerisine sokar. Zehri de içen Emrah’a bir şey olmayınca onun Hak âşığı olduğu düşüncesine katılmayan kalmaz. Bütün bunlardan dolayı
Şahoğlu Şah Abbas tarafından hazırlanan üç deve yükü çeyizi Selvi Han’a, ömür boyu yetecek altını da Emrah’a vererek bunları Yakup Han’la birlikte Erciş’e yolcu eder. Bu işler olurken Emrah ile Selvi Han için çok güzel bir köşkün yapımına da başlanmıştır. Ancak Selvi’nin kardeşleri düşüncelerinden vazgeçmedikleri için kardeşlerini de
alarak Gence’ye kaçarlar. Kızın kaçırıldığı haberi duyulunca köşkün yapımı durdurulur, Emrah ile babası da bunların izini sürmek için yola çıkarlar. İlk uğrak yerleri Erzurum’dur. Erzurum halkı Emrah’ı dinlemek için kahveyi doldurur, baba ve oğul Selvi Han’ı sorarlarsa da sağlıklı bir haber alamazlar. Nazlı ve Selvi’yi kaçıran iki kardeş, kardeşlerini Kara Vezir’in oğluna vermek isterler. Ama Selvi Han’ın şartı vardır: Çeyizinde yer alacak olan halıyı kendisi dokuyacaktır. Bu halı yedi yılda bitecektir. Eğer itiraz edilirse Selvi Han intihar edecektir. Bu arada Nazlı her ikisinin yarısı keklik, yarısı insan şeklinde suretlerinin yaptırılmasını teklif eder. Kara Vezir kalemdar gönderip kızların tasvirlerini yaptırır ve
bahçenin iki ayrı kapısına astırır ve gece gündüz bekletir. Emrah ile babası Erzurum’dan sonra Halep’e varırlar. Tahsin Bey adında birinin
bahçesine giren Emrah ve babası köşkte gördükleri kızı Selvi Han’a benzetirler ve baba ile oğul onun sadakatsizliğinden bahsederler. Aslında adı da Selvi olan kadın, Selvi Han’ın benzerinden başka bir şey değildir. Bu duruma üzülen Emrah saz çalıp şiir söyleyince ev sahibi ve eşi uyanır. Çok geçmeden de meselenin aslı anlaşılır. Bunun üzerine Tahsin Bey
bütün Halep esnafına Selvi Han adında bir kızı görüp görmediklerini sorar, daha sonra da
böyle bir kızın Halep sınırları içerisine girmediği ortaya çıkar. Emrah ve babası Erciş, Erzurum, Halep yolculuğunda, Selvi Han ise Gence’de iken
Selâtin Peri adlı genç bir kıza Pir Dede üç bade sunar. Bu badelerden üçüncüsü Emrah’ın aşkına içilmiştir. Pir Dede bade vermekle kalmaz ertesi gün Selâtin Peri’nin tekrar rüyasına
girer ve viran yerde bir bahçe kurmasını, adını da “Veran Bağları” koymasını söyler. Selâtin Peri, bağların meyvesini yedi yıl bekleyecek; o zaman da Emrah gelecek. Selâtin Peri aynı
rüyayı bir daha görünce ertesi gün bahçenin dikimine başlar. 
Âşık Ahmet ile Emrah’ın yolu Selâtin Peri’nin bahçesine düşer. Dinlenmek üzere durdukları sırada Âşık Ahmet bahçeye girerek meyve koparmak ister. Ancak Selâtin Peri’nin
nöbetçi kızları onu yakalayıp huzura götürürler. Selâtin Peri’nin öfkeli bir eda ile konuşması
üzerine Âşık Ahmet yolcu olduklarını, oğlu Emrah’ın da dışarıda kendisini beklediğini söyler.
Emrah’ın getirilmesi üzerine Selâtin Peri bu delikanlının Pir Dede’nin gösterdiği genç olduğunu anlar. Heyacanlanan Selâtin Peri Emrah’a sarılmak isterse de başaramaz, çünkü
Emrah Selvi’yi sevmektedir. Ancak, Selâtin Peri Emrah’a elini tutmasını söyleyince; Emrah denileni yapar ve aklı başından gider, ayakta duracak hâli kalmaz ve Selâtin Peri’nin kucağına yığılıverir. Selâtin Peri Emrah’ı ayılttıktan sonra başından geçenleri ona hikâye eder, ancak Emrah ve babası Selvi Han’ı aradıklarını söyleyerek izin isterler. Emrah ve babası günün birinde Gence’ye gelirler ve duvarında yarısı güvercin yarısı Selvi Han ve Nazlı suretin asılı olduğu bahçeye girerler. Emrah bir ağaç gölgesinde dinlenmek isterken, babası ağaçtaki bir meyveyi koparmak isteyince yakalanır. İhtiyarın feryadını işiten Selvi Han, Nazlı’yı göndererek yakalananı Emrah’ın sadakası için kurtarmasını söyler. Nazlı, Âşık Ahmet’i tanırsa da belli etmez, onu içeri götürmelerini
söyler; güya biraz da Selvi Han ile kendisi dövecektir! İçeride Âşık Ahmet başından geçenleri anlatır. Nazlı’nın gönderdiği kızlar dışarıda bekleyen Emrah’ı alıp getirirler. Emrah’ı saç sakal içinde gören Selvi Han üzülür. Bu arada Şahoğlu Şah Abbas, Emrah ile Selvi’den haber alamadığı için üzülmektedir. Diğer taraftan Kara Vezir’in oğlu nişanlısını görmek için köşke geldiğinde Emrah ile Selvi’nin birlikte olduğunu görür ve babasını durumdan haberdar eder, baba da cellatlara Emrah’ı öldürmeleri talimatını verir. Kara Vezir’in yakınları öldürmeden önce gence son arzusunun sorulmasını söylerler.
Teklif kabul görünce Emrah başından geçenleri bir bir anlatır, ancak Şah Abbas’ın verdiği ferman, Erciş’te Selvi Han’ın sandığında kaldığı için anlattıklarını kanıtlayamaz. Bunun
üzerine Emrah, ya Erciş’ten fermanın getirilmesini yahut da Şah Abbas’tan sorulmasını teklif eder. Onu zindana atıp daha yakın olduğu için Isfahan’dan sormaya karar verirler. Kara Vezir
bir yandan Isfahan’a elçi gönderirken, diğer yandan da anlatılanların doğru olduğuna kanaat getirir. Bu durumda yapılacak bir tek şey kalmıştır, elçiye sahte bir yazı yazdırtılarak getirtilecektir. Bütün bunlar olurken Nazlı da Kara Vezir’in bir hainlik yapacağını düşünerek
Emrah’ın babasını fermanı getirmek üzere Erciş’e göndermek ister, ancak Âşık Ahmet daha kısa bir yol olan Isfahan’a Şahoğlu Şah Abbas’ın huzuruna çıkmayı tercih eder.
Elçi, on sekiz gün sonra, elindeki sahte yazıyla Gence’ye döner. Kâğıtta Şah Abbas’ın,
Emrah’ı ve Selvi Han’ı tanımadığı, böyle bir fermanı vermediği, isterlerse onu kendilerinin 
cezalandırabilecekleri yazılıdır. Kara Vezir’in hemen cezalandırılması teklifine
çevresindekiler karşı çıkar ve Emrah’ın her gün bir saat Gence çarşısında suçlu olarak gezdirileceği; dokuzuncu günü de cellat edileceği haberi yayılır. Böylece Emrah sekiz gün
birer saat çarşıda dolaştırılır. Isfahan’a ulaşan Âşık Ahmet, Şah Abbas’ın huzuruna çıkmayı başarır ve olanları Şah’a anlatır. Bu durumda “düğünü yaptım” diyen Yakup Han’ın yalanı
ortaya çıkar. Böylece Emrah mektubu Şah’a kendisinin yazdığını söylerse Yakup Han kurtulacaktır, aksi takdirde Sahat Çukuru dümdüz edilip arpa ekilecektir. Mektubun peşine
düşen Yakup Han Emrah’ın asılması için götürüldüğü Kanlı Dere’ye ulaşır. Bu arada Emrah
son sözünü söylemek için cellatlardan izin ister. Deli Cellat karşı çıkarsa da Kara Cellat,
Emrah’ın konuşmasına izin verir. Emrah’ın konuşmalarına üzülen Deli Cellat onu affetmek
ister. Oysa Kara Cellat acilen Emrah’ın kellesinin kesilmesinden yanadır. Deli ve Kara Cellatlar arasındaki kavgada Kara Cellat öldürülür. Emrah, Yakup tarafından kurtarılır ve
Kara Vezir’in sarayına gidilir.
Yakup Han, Kara Vezir’den hesap sorunca önüne sahte ifadelerle dolu kâğıt konulur. Ardından elçinin ifadesi alınır, o da bu işi Kara Vezir’in yaptığını söyler. Bunun üzerine elçi
ve Kara Vezir öldürülür. Kara Vezir’in maiyeti ise suçsuz olduklarını, kâğıdın Şah Abbas’a ait olduğuna inandıklarını söylerler. Yakup Han, Selvi Han, Nazlı ve Emrah, Isfahan’a
dönerler. Şah Abbas gelenleri huzuruna kabul eder etmez elindeki kâğıdı Emrah’a göstererek yazının kendisine ait olup olmadığını sorar. Emrah da yazının kendisine ait olduğunu
söyleyince Şahoğlu Şah Abbas düğün hazırlığının başlaması emrini verir. Ancak Emrah ve babası Selâtin Peri’den söz edince Yakup Han, Veran Bağları’ndan Selâtin Peri’yi, Erciş’ten
de Emrah’ın annesini getirmekle görevlendirilir. Şahoğlu Şah Abbas’ın isteği üzerine önce
Selvi Han’ın, bir hafta sonra da, Selâtin Peri’nin düğünleri yapılır. Böylece Emrah hem Selvi
Han’a, hem de Selâtin Peri’ye kavuşmuş olur.

Kemal Özdemir Düşünerek Akıllıca Hareket Et!

  Bazen Düşünerek, Bazen de Sezgiyle Hareket Edin "Su aktığı yolun; insan, içinde doğduğu şartların iyi ve kötü niteliklerini alır....